Eski bir fotoğraf karesi.
İki güzel insan birbirine bakıyor.
Metin Oktay ile Lefter Küçükandonyadis.
Borsanın değil arsanın futbolcuları.
Şöhretin, paranın çürütemediği iki yürek.
Temizliğin, efendiliğin, dürüstlüğün ve onurun iki temsilcisi.
Lefter çok yoksul bir ailenin çocuğuydu.
Büyükada’nın en yoksulu.
Ne zorluklarla, baskılarla büyümüştü.
Toprak sahalarda ne köseleler çürütmüştü.
O köseleler ki, daha önce başkalarının kullandığı köselelerdi.
50 kez milli forma giymişti.
En fazla milli formayı giyen futbolcu olmaması için dönemin egemenleri Turgay Şeren’i daha çok milli yapmaya özen göstermişti.
İçine atsa da Lefter, hiç küsmemişti.
Milli formayla tam 21 gol atmıştı.
Yunanistan’a da.
1955 yılının 6-7 Eylül olaylarında evi saldırıya uğradı.
Linçten zor kurtuldu.
Yine de doğduğu topraklara hiç küsmedi.
Yıllar sonra, o olaylarla ilgili söyledikleri her şeyin özetiydi.
“Bana bunları sorma, başımı belaya sokacaksın.
Hâlâ ağlarım babamın anlattıklarına.
Babam garibanın tekiydi. 6-7 Eylül’de yaptıkları ayıp değil mi? Olmaması lazımdı değil mi?
Nesini konuşacağız.”
Metin Oktay da emekçi bir ailenin çocuğuydu.
Babası makina işçisiydi, annesi ev hanımı.
Kıt kanaat geçinenlerden.
O da arsada yetişti.
Şöhretin zirvesine çıktı.
Futbolun kralıydı.
Mütevaziliği hiç bırakmadı.
70’lı yılların ortalarıydı.
Metin Oktay gazeteci Ahmet Çakır ile bir lokaldeydi.
Birlikte tuvalete gittiler.
Çıkışta Metin Oktay, cebinden 500 lira çıkardı ve tuvaletin önünde bekleyen yaşlı kadına verdi.
500 lira o dönem büyük paraydı.
Ahmet Çakır şaşırdı.
“Kaptan ne yaptın sen? Kaç para verdiğinin farkında mısın?”
Metin Oktay’ın yanıtı şuydu.
“Bana bak, biz her gece buralarda gerekirse sabaha kadar gezip, eğlenip tozuyoruz. Anamız yaşındaki kadınlarsa burada bok kokusu içinde ekmek parasını kazanmaya çalışıyor. Sana vasiyetimdir, bundan sonra en büyük bahşişi tuvalette oturan teyzelere vereceksin.”
Metin Oktay ve Lefter Küçükandonyadis.
Biri Galatasaray’ın, diğeri Fenerbahçe’nin efsanesiydi.
Onlar ahlakın zerafetin, sportmenliğin, dostluğun temsilcisiydi.
Onların döneminde sahada kıran kırana bir rekabet, saha dışında örnek bir nezaket vardı.
Futbol Federasyonu, tüm kulüpler, tüm futbolcular bu eski fotoğrafa iyi bakmalı.
Medya dahil futbolun tüm dinamikleri bu fotoğraftan kendine bir ders çıkarmalı.
Milyonların sevgilisi bu güzel oyunu neden kirlettik?
Neden kirlendik?
Ne güzeldi Cem Karaca’nın şarkısı değil mi?
“Birgün belki hayattan,
Geçmişteki günlerden
Bir teselli ararsın,
Bak o zaman resmime.”